KÜRT ULUSAL POLİTİKASI GÜNÜMÜZE KADAR NEDEN OLGUNLAŞMADI?

BUNU ENGELLEYEN FAKTÖRLER NELERDİR?..

Tarihi süreç içerisinde Kürtler büyük devletler kurmuşlarsa da son yüzyıllarda istikrarlı devletlerle varlıklarını sürdürememişler. Zamanında her Kürt Beyliği kendi başına buyruk bir devlet gibi davranmış, sırtlarını da düşmanlarına dayandırarak varlıklarını sürdürmüşler. Dayandıkları güçler zamanı geldiğinde beylikleri ya zayıflatmışlar ya da içten onları birbirine düşürerek yok etmişler. Tarihte bu hep böyle sürüp gelmiş. Dünyada büyük değişmelerin olduğu 19. yüzyılda Güney Kürdistan’da kurulan büyük, güçlü Kürt Beylikleri, Kuzey ve Doğu Kürdistan’daki beyliklerle ulusal birliklerini sağlayamamışlardı.

Kuzey Kürdistan’da oluşan Botan Beyliği, Bedirhan Paşa’nın yönetimiyle devletleşirken Osmanlılar da boş durmamıştı. Bedirhan Paşa’nın yeğeni Êzdin Şêr’i O’na karşı koruyarak ve Kürt Beyliği’nin başına getireceklerini söyleyerek Êzdin Şêr’i kandırmışlardı. İçten birbirine düşürülen ve devletleşmiş olan Botan Beyliği, Bedirhan Paşa’nın tutsak alınıp İstanbul’a götürülmesi ve bir daha Kürdistan’a dönmemek üzere Osmanlıların hizmetinde kalması ve kendisine Botan Beyliği yönetiminin verilmesi sözü verilen Êzdin Şêr’in de ortadan kaldırılmasıyla Kürt devletlerinden biri daha son bulmuştu…

Bu yukarıdaki tarihi olaydan sonra 20. yüzyılda dünyada sınırlar yeniden şekillenirken Şeyh Mahmud Berzenci’nin yönetiminde bir Kürdistan Krallığı ilan ediliyor. İngilizlerin destekledikleri Irak Arap Krallığı gittikçe kuvvetlenerek, dünyada ilk kez İngiliz savaş uçaklarının Kürt silahlı güçlerinin üzerine bombalar yağdırarak ve Kürt Krallığı ancak bir yıl kadar ayakta kalabildi. Kral Şeyh Mahmud Berzenci, 12 Haziran 1919′da Derbendî Bayzon Savaşı’nda yaralanarak İngilizler tarafından esir alınarak Bağdat’a götürüldü. İdam cezasının Londra Hükümeti tarafından onaylanmaması üzerine Hindistan’ın Bombay şehrine sürgüne gönderildi. Bir yıl sürgünde kaldıktan sonra ömrünün sonuna kadar Irak’ta ve kendi köyünde mütevazi bir hayat sürerek (9 Ekim 1956) yaşadı.

yüzyılın ilk yarısında Sovyet Devrimi ve önderi Lenin ile ezilen halklara da güneş doğmuştu. Halkların kendi kaderlerini tayin etmede söz sahibi olma dönemi başlamıştı. 1915’te Ermeni kırımıyla birlikte Ermenistan’a göç eden Êzdi Kürtler, Kızıl Kürdistan yöresinde kümelenerek diğer halklar gibi özyönetimlerini oluşturarak devletleşmişlerdi. Lenin’e yapılan suikast sonucu Lenin devrimlerini tam yerleştirmeden Sovyet halkları arasından erken ayrılmıştı! Başa gelen ve Stalin ile başlayan Sovyetlerin de çöküm süreci artık başlamıştı. Stalin’in yıkıcı uygulamaları Kızıl Kürdistan Cumhuriyet’ini dağıtılarak, Kürtleri de Sibirya ve Ortaasya’ya sürgün etmişti. Stalin’in bu yanlış uygulamaları neticesinde 1946’da kurulan Kürdistan Mahabad Cumhuriyeti’nin yıkılmasına da neden olmuştu. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin ikinci dünya savaşı boyunca Hitler faşist saldırılarına karşı savunmasını yaptığı yıllarda, İran ve Kürdistan’daki güçlerini geri çekmişti. Mahabad Kürt Cumhuriyeti yıkılınca İran’da sosyalist bir çizgide yürütmeyi sürdüren başbakan Muhammed Musaddık da başbakanlıktan indirilmiş, kısa sürede asılmasına da göz yumulmuştu.

Önce Mahabad Kürt Cumhuriyeti, sonra da sosyalist eğilimli Başbakan Muhammed Musaddık’ın cumhuriyetine yapılan maddi ve askeri yardımların Stalin yönetimince kesilerek, her iki cumhuriyet de İran Şah rejimi ile O’nun destekleyicisi olan İngiliz emperyalizmin zulmüne terk edilmişlerdi. Kısa bir sürede Sovyet askerinin adı geçen bölgelerden çekilmesiyle, her iki genç cumhuriyetin lider kadroları başta Qazi Muhammed (31 Mart 1947) ile daha sonraları Şah rejimince idamına karar verilen Muhammed Musaddık’ın (16 Temmuz 1952) idam edilmesiyle iki halkın bölgede kuracakları yönetimler de tarihe karışmış oldular. Bölgede etkin olan gerici yönetimler ile kurtuluşunu gerçekleştirmek isteyen halklar halen günümüze kadar mücadelelerini hem demokratik, hem de silahlı olarak sürdürmekteler!.

Bunca yıllık mücadele sonunda insanın aklına elli milyonu aşan bir halkta modern anlamda neden ulusal bilinç bugüne kadar gelişemedi ya da geliştirilemedi sorusu geliyor?

Aslında Sovyet devriminden sonra Kürtler arasında da ulusal bilinç ve uluslaşma süreci yavaş da olsa yayılmaya başlamıştı. Kürdistan’ın ayrı devletler arasında suni sınırlarla bölünmesi, ayrı resmi dil ve ayrı alfabelere dayanan yazı sistemiyle Kürtlerin birbiriyle haberleşme ve ilişkilerine büyük bir darbe vurulmuştu. Özellikle de Kürdistan’ı aralarında bölüştüren İran, Türkiye, Irak ve Suriye devletlerinin Sovyet yanlısı komünist partileri içinde bir de Kürt düşmanlığı kendi gerici egemen güçlerinden yanaydı. Bu politika özellikle TKP (Türkiye Komünist Partisi) ve TUDEH’in (İran Komünist Partisi) Sovyetlerdeki rolleriyle Kürtleri dünya sosyalist sisteminde uzaklaştırmaktaydılar. Bu şovenist ve yer yer de faşizme kaçan davranışlarının etkisiyle bazı Kürt sol örgütleri de etkilenerek zehirlenmişlerdi. Kürt sol parti ve örgütlerinin yaptıkları kültürel etkinliklerde bugün Ulusal Kahraman gözüyle bakılan rahmetli Molla Mustafa Barzani’nin adının dahi anılmasının yasak edildiği yıllardı. O zamanki Kürt solu liderleri Kürdistan Federe Devleti oluşunca hiçbir özeleştiri yapmadan Güney Kürdistan’a koşarak bürolarını açtılar! Eski ve yeni hatalarıyla herkes kendi işinin başındır! Böylesi oluşumlarla kurtuluşu beklemek elbet zorlaşır. Rahmetli Osman Sebri’ye bu konu 1980’li yıllarda açıldığında:“Evladım! Başkalarına hizmet eden örgütlerden kendi halkına bir hayır gelmez!“ diyerek olayı yorumlamıştı! Türkiye ve İran’a sırtını dayayıp bir Kürt referandumuna bile tahammülü olmayan sosyalist Kürt’ten ya da gerici dinci Kürt’ten başka ne beklenebilir?.. Filistin halkı için 68 kuşağında Kürt ve Türk devrimcileri Filistin’de az mı savaştılar?!. Günümüzde ise Filistin Devlet Başkanı, Mahmud Abbas:“Ben bir Kürt Devleti’nin kurulmasına karşıyım!“ diyerek bölgedeki gerici hükümetlerin kuyrukçuluğunu yaparken, aynı düzeyde bir Kürt partisinden de böylesi bir politikanın yapılmasını beklemek elbet çağımızdaki ulusal düşünceli bir Kürt için hayal kırıcıdır! Kürt örgütleri, Ulusal Sorun gündeme gelince yekvücut bir yumruk gibi olmalılar. Kürt Ulusal Sorunu, Kürt parti ve örgütlerinin çıkarlarının üstündedir. Bu, partilerin küçük çıkarları için heba edilmemelidir!..

Kürtler artık uluslaşma ve özgür yaşama sürecine girmiştir. Buna katkı sunmayan Kürtler de artık kendilerine gelmelidir!.. Zira artık hiçbir şey Kürtler için „Özgür” olmaktan daha değerli değildir!..