Kürtlerin dünya uygarlığına katkıları „Güneşin Krallığı“ ve Dr. Cemşid Bender
Her yazısında olduğu gibi aşağdaki yazıda da İsmail Beşikçi Hoca, önemli bir konuda görüş belirterek, Dr. Cemşid Bender’in kişiliği ve çalışmaları hakkında önemli bilgiler veriyor. Okuyucuların ilgisine yazıyı bir kez daha sunarken, Bender Hocayı da anarak kendisine rahmetler diliyoruz!..
Kürt tarih ve kültürüne ışık tutan bu iki bilim adamına Kürtler çok şey borçludur. Kürtler bunlardan çok şey öğrenmiş, asimile ve uyutulmaya bırakılan geniş Kürt halk kitleleri, bunların verdikleri bilgilerle ulusal bilinçlerini geliştirerek, günümüzde verilmekte olan özgürlük mücadelesine gönül vermişlerdir. Bana göre Kürt mücadelesinde, büyük katkıları olan bu iki bilim adamına karşı çıkan Kürt varsa, onların Kürtlüklerinde şüphe etmek lazım. Günümüzde egemen güçlere kul, köle olan o kadar çok kişiliksiz yaratık var ki, onlara insan Kürt demekten utanıyor! İnsan olan, nerede bir haksızlık ve zülüm varsa, ona karşı çıkmalı ve mazlumun yanında yerini almalıdır!..
İsmail Beşikçi „Güneşin Krallığı“ ve Dr. Cemşid Bender hakındaki aşağdaki tarihi yazısını bir kez daha hatırlatmakta yarar var sanırım.
Abuzer Bali Han
Kürtlerin dünya uygarlığına katkıları
„Güneşin Krallığı“ ve
Dr. Cemşid Bender
Tarihte, Kürdlerin yaşadığı esas bölge Zağroslardır. Tarihin bilinen çağlarından itibaren Kürdlerin anavatanı Zağroslar olmuştur.
Efsanevi Uruk Kralı Gılgameş’in arkadaşı Enkidu, ‘dağdan inmiş’ bir kişidir. Enkidu, Zağroslardan Mezopotamya düzlüklerine inen, orada Gılgameşle karşılaşan, arkadaş olan bir Kürddür.
Tarihte, İsa’dan önce, 3500-3000’den beri, Gılgameş hakkında bilgi vardır. Gılgameş Sumer destanı olarak bilinir. Sumerlerin ise, İsa’dan önce, 5000-2000 yılları arasında yaşadıkları bilinmektedir.
Bu tarihlerden itibaren Kürdler hakkında bilgi vardır. Kürdlerin ana vatanı Zağroslardır. Zamanla, Zağroslardan Güney’e, Kuzey’e, Doğu’ya, Batı’ya doğru genişlemeler olmuştur. Ama, Kürdlerin anavatanı Zağroslardır.
Eski çağlarda, bu bölgede pek çok halk yaşamıştır. Guti, Subari, Lulubi, Hurri, Kassit, Urartu, Luwi, Nairi, Mittani, Haldi, Med…vs.
Kürdler, tarihte olduğu gibi, bugün de, bu bölgede, Zağroslar’da, Zağrosların, yakın ve uzak çevresinde yaşamaktadır. O zaman bugünkü Kürdlerin, sözü edilen bu halklarla tarihsel ve toplumsal bağının incelenmesi önemli olmalıdır. Bu, Yakındoğu, Ortadoğu tarihinin çok önemli bir boyutudur.
Bölgede, Mezopotamya Havzası’nda, Havzanın, Doğu’nda, Batı’sında, Güney’inde, Kuzey’inde, Sumer Babil, Akat, Elam, Asur, Hitit, Frig, İskit, Muşki gibi halklar da yaşamışlardır. Bütün bu halkların birbirleriyle ilişkilerinin incelenmesi kanımca önemlidir. Güneşin Krallığı incelemesi bu konuları gündeme getiriyor. Güneşin Krallığı, Ferhat Battal Odabaşı’nın incelemesi. Güneşin Krallığı, her biri 500 sahife civarında üç büyük cidden oluşuyor. Üç Cild de, aynı tarihte, Aralık 2014 de, Konya’da basılmış.
Güneşin Krallığı, araştırmacının kendi yayını.
Battal Odabaşı, (d. 1967) İstanbul Aydın Üniversitesi’nde, Eğitim Bilimleri hocası. Doçent. Eğitim Bilimleri’yle Sosyal Antroplolojiyle, Eski Çağ Mezopotamya tarihiyle, Kürd tarihiyle yakından ilgileniyor. Güneşin Krallığı’nı okurken, Dr. Cemşid Bender’i (1927-2008) ve Cemşid Bender Hoca’nın, Kürt Tarihi ve Uygarlığı kitabı aklıma geldi. Bu kitabın ilk baskısı Mayıs 1991’de Kaynak Yayınları tarafından yapılmıştı. Bu kitap 1996’da, genişletilmiş 7. Basksını yapmıştı. Genişletilmiş 7. Baskı 314 sahife.
Kürt tarihi ve Uygarlığı kitabındaki yazıların esasını, Dr. Cemşid Bender’in, 1990 ve 1991 yıllarında Teori Dergisi’nde yayımladığı yazıların oluşturduğunu da belirtmek gerekir.
Dr. Cemşid Bender’in kitabında, Haldi, Guti, Kassit, Hurri, Subari, Mitanni gibi kavimlerin Kürdlerin ataları olduğu vurgulanıyordu. Kitapta, “Kürt Guti Devleti”, “Kürt Kassit-Kussi İmparatorluğu” gibi belirlemeler ve konu başlıkları vardı. Cemşid Hoca’nın kitabında, “Kürtlerin uygarlığa katkıları” gibi, “Anadolu kültüründe Kürt izleri” gibi anlatımlar vardı. Cemşid Hoca’nın kitabında, “Atı ilk ehlileştirenler Kürtlerdir”, “Tekerleği icat eden Kürtlerdir”, “Buğdayı ilk üretenler Kürtlerdir”, „Neolitik devrimi yaratan Kürtlerdir“ gibi belirlemeler de vardı.
Bu kitap yayımlandıktan sonra, tarih bilinci olmayan birçok Türk aydınının ve Kürd aydınının tepkisini çekti. Dr. Cemşid Bender Kürd ırkçılığı yapmakla eleştirildi, suçlandı. Kanımca bu eleştiriler ve suçlamalar haklı ve doğru değildi. Çünkü, Cemşid Hoca, Kürtlere, başkalarının ülkelerini işgal etmelerini, oralarda yaşayan halkların, dillerini kültürlerini yasaklayıp Kürtleştirmelerini önermiyor ki “Ne Mutlu Kürdüm diyene”, “Bir Kürd Dünyaya bedeldir” demiyor ki… Sadece, inkar edilen ve asimile edilmeye çalışılan Kürdlerin tarihsel kökleriyle ilgili düşünceler ileri sürüyor.
Irkçılık, kendine, kendi ulusuna, layık gördüğün hakları özgürlükleri başkalarına, başka uluslara layık görmemektir. Cemşid Bender’de böyle bir tutum da yok. O sadece inkar edilen aşağılanan, horlanan küçümsenen, Kürlderin tarihsel kökleriyle ilgili fikirler ortaya atıyor.
Bu eleştirilere karşı, 28-30 Eylül 1994 tarihli Özgür Ülke Gazetelerinde, tarafımdan bir değerlendirme yapılmıştı. (bk. Cemçid Bender Eleştirileri, Özgür Ülke ,28-30 Eylül 1994 Ayrıca bk. Cemşid Bender, Korku ve Cesaret, Berfin Yayınları, İstanbul, Mayıs 1996, s. 131-141 devşirme Türk aydınlarının, Türk tarihçilerinin büyük bir kısmı, Kürd diye bir halkın, Kürtçe diye bir dilin olmadığını vurgulayıp Kürdleri Orta Asya’ya bağlıyorlar. Farslar, Kürdleri Farslara, Araplar, Araplara bağlıyorlar. Katliam ve soykırımlara parelel olarak bu yatay bağlantı karşısında, dikey (hakikat) bağlantıya dikkat çekilmesi çok doğaldır. Bugün Kürdler Zağroslarda, Zağrosların yakın ve uzak çevrelerinde yaşıyorlar. Tarihte, Haldi, Guti, Lulubi, Lor, Kassit, Mittani, Subari, Hurri gibi kavimler de buralarda yaşamışlar. Bugün, Kürdlerle bu halklar arasındaki tarihsel bağlantının incelenmesi çok doğaldır. Kanımca böyle bir konuya dikkat çekilmesi çok yararlı olmuştur.
En az 8 bin yıldan beri, yani tarihin bilinen çağlarından itibaren anavatanları Zağroslarda neolotik devrimle birlikte tarımcılık ve hayvancılıkla uğraşan yerleşik Kürd kavimlerin bazı şeyleri icat ettiğinden daha doğal ne olabilir?
Öte yanda “Kürdler şunu icat etti, bunu icat etti” önermelerini ise, Kürtlerin soykırım kışkacında olduğu Türkiye’de romantik miliyetçilik şeklinde değerlendirmek mümkündür. Düşünelim ki o yıllar, 1980’ler, 1990’lar, Kürdlerin aşağılandığı, hor görüldüğü, küçümsendiği yılardır. Bu koşullarda, Kürd aydınlarının, Kürd tarihçilerinin, sosyal bilimcilerinin, Kürdlerin tarihsel kökleriyle ilgili araştırma-inceleme girişimleri, bu çerçevede, Kürdlerin dünya uygarlığına katkılarından söz etmeleri çok doğaldır. Tam tersi de düşünülebilir; Kürdlerin mezara konulduğu, aşağılandığı, hor görüldüğü, küçümsendiği bir ortamda, onların atalarının geçmişteki Sumer Uygarlığı’na katkıları olduğunu düşünüp kabullenmek de bir o kadar mümkün görünmeyebilir.
Unutmamak gerekir ki, binlerce yıl aynı topraklar üzerinde yerleşik hayata geçip tarım ve hayvancılıkla uğrayarak yaşayan hangi halk olursa olsun dünya uygarlığına katkısı olmaması düşünülemez. Amerika kıtasında binlerce yıl önce yaşayan Kızılderililerin Maya Aztek uygarlıklarına katkıları olmadığını söylemek ne kadar yanlışsa, binlerce yıldır o topraklarda yerleşik yaşayan Kürtlerin atalarının Mezopotamya’da Sumer Uygurlığı’na katkıları olmadığını söylemek de bir o kadar yanlıştır.
Ali Şeriati’nin Kürdler Hakkındaki Düşüncesi
Dr. Ali Şeriati, (1933-1977) Medeniyet ve Modernizm isimli eserinde, (Türkçesi, Ahmet Yüksekoğlu, Bir Yayıncılık, 4. Baskı, Temmuz 1985) şöyle diyor: “Tarih hicret eden kavimlerin iyi haberlerini verir ama yerlerinde kalakalanlardan aynı haberleri vermez. Yunan medeniyeti, de hicret eden Kürtlerin kurduğu bir medeniyettir. Bu medeniyet Kürtlerin Yunan’a gitmeleriyle başladı.” (s. 57)
Dr. Ali Şeriati, aynı kitabın, 63. Sayfasında da , şöyle diyor. “Daha önce değindiğimiz gibi, Yunan medeniyetinin kaynağı Kürtlere dayanır. Kürtler, iki nehir arasının bir odağıdır. İki nehir arası, dünyanın, kültür- medeniyet ve felsefe merkezidir. Riyazi bilimlerin ilk gelişim gösterdiği yer iki nehir arası bölgedir.”
‘Güneşin Krallığı’ Dr.Cemşid Bender’i ve Dr. Ali Şeriati’yi destekleyen, doğrulayan onlarca delil, Battal Odabaşı Hoca’nın kitaplaırnda var. Güneşin Krallığı bu bakımdan çok değerli bir incelemedir.
Arartırmacı yazar, Haldi, Guti, Kassit, Paktuk, Karduk, Subardo, Mittani, Naiir, Med… gibi adlarla anılan bütün kavimlere Kurdi diyor. Kürt değil, Kurdi diyor. Kürd sözcüğünün, Kürdler için, başka halklar tarafından kullanıldığını söylüyor, Kürdlerin kendilerini, Kürdi sözüyle ifade ettiğini dile getiriyor.‘Güneşin Krallığı’ Dr.Cemşid Bender’i ve Dr. Ali Şeriati’yi destekleyen, doğrulayan onlarca delil, Battal Odabaşı Hoca’nın kitaplaırnda var. Güneşin Krallığı bu bakımdan çok değerli bir incelemedir.
Güneşin Krallığı’nın her üç cildinde de, Kürdiler, komşu halklarla ve birbirleriyle ilişkileri sürecinde ele alınıyor. Asurlular, Elamlar, Akatlar, Muşkiler, Hititler, Frigler, Yunanlılar, İskitler vs. Kapadokya, Pontus-Mitirdat, Mısır’da Hiksoslar, Sami halklar vs. Güneşin Krallığı’nda araştırmacı-yazar Battal Odabaşı, Sıraç Bilgin’in (1945-2015) Avesta ile ilgili çalışmalarına büyük değer verdiğini belirtmektedir. Bu da dikkate değer bir durumdur. Kürdlerin Müslümanlığı kabul etmeleri ve sonraki gelişmeler de inceleniyor.
Küçük Teknik Sorunlar ‚Güneşin Krallığı’nda çok uzun dipnotları var. Dipnotlarının sayfanın dibine yerleştirilmesi çok iyi olmuş. Dipnotları bazen çok uzun. Yazarın olgularla ilgili kendi yorumları daha çok dipnotlarıyla dile getiriliyor. Burada bir sorun yok.
Ama dipnotlarının, çok küçük puntolarla ve çok sık aralıklarla yerleştirilmiş olması, okumayı zorlaştırıyor. Bu, teknik bir sorundur. Kanımca, dipnotları da daha büyük puntolarla ve seyrek aralıklarla yerleştirilmelidir. Bu tutum kitapların hacmini büyütür. Hacmin büyümesi masrafları arttırır.
Güneşin Krallığı’nın üç büyük cilt olduğunu, ciltlerin herbirinin 500 sahife civarında olduğunu belirtmiştim Güneşin Krallığı’nın, araştırmacı- yazarın kendi yayını olduğunu da belirtmiştim.
Böyle kapsamlı bir çalışmayı basmak, yayınevleri için maddi bakımdan bir sorun oluşturabiliyor. Bu bakımdan araştırmacı-yazar dar olanaklarını kullanarak, araba kullanmak gibi, bazı temel ihtiyaçlarında feragat ederek bu çalışmaya kendisi yayımlamış.
Güneşin Krallığı gibi büyük bir çalışmada, “İçindekiler” bölümünün olmaması, çok büyük bir eksiklik. Kitabın sonunda, şahıs isimlerini, yer adlarını, kavramları gösteren “Dizin”in olmaması da eksiklik. Kanımca, her cildin başında “İçindekiler”, sonunda “Dizin” olmalıdır.
Güneşin Krallığı’nda bir eksiklik de haritalar. Ortaçağlar’da ve daha sonraları yapılan haritaların kullanılması önemlidir. Ama bizzat araştırmacı-yazar tarafından yeni haritalar yapılmalıdır Bu haritalar, belirli dönemlerde, halkların, Zağroslar coğrafyasında yeleştikleri alanları göstermeleri bakımından önemli olacaktır.
Bütün bunların yanında, bilimsel bir çalışmada olması gereken titizliği, Güneşin Krallığı’da, bazı bölümlerde göremiyoruz. Örneğin, birinci cilttde, s.166’da, Der Spiegel Dergisi’nden söz edilmektedir. Bu derginin kapağında yer alan fotoğrafın, dile getirilen düşünceleri doğrulayan bir delil olduğu vurgulanmaktadır. Derginin, tarihinin, sayısının bildirilmemesi elbette büyük bir eksikliktir. Güneşin Krallığı’nın her üç cildinde de, buna benzer birçok eksiklik var. Yeni basımlarda bunların gözden geçirilmesi gerekir.
Herhangi bir kitaptan veya yazıdan alıntı yapılıyorsa kitabın yayın tarihi, sayfa numarası vs. verilmelidir. Ama, yazarın, ilgili yazara, kendi düşüncelerini doğrulayan cümlelere kurdurtması ve dipnotu gibi vermesi yanlıştır. Güneşin Krallığı’nda üçüncü cilde, s. 368 ve 371 de İbn-i Haldun’la ilgili böyle bir dipnotu var.
Dr. Cemşid Bender’le Konuşmalar
Cemşid Hoca’nın, Kürt Tarihi ve Uygarlığı kitabı, bu kitapda dile getirilen düşünceler bende çok olumlu etkiler yaratmıştı. 1991-1992 yıllarında, Mezopotamya Kültür Merkezi çerçevesinde ve Kürt Enstitüsi kurulması döneminde, Cemşid Hoca’yla sık sık bir araya gelirdik. Kürt Enstitüsü, 18 Nisan 1992 de kurulmuştu. Kurucular arasında Musa Anter, (1918-1992), Hüseyin Musa Sağnıç (Feqi) (1926-2003), Cemşid Bender (1927-2008) Abdurrahman Dürre (1931-2012), Yaşar Kaya, İsmail Beşikci, İbrahim Gürbüz, Süleymen İnanoğlu vardı.
İstanbul Kürt Enstitüsü, Mezopotamya Kültür Merkezi çerçevesinde kuruldu. Kurucular 1991-1992 yıllarında, Mezopotamya Kültür merkezi’nde sık sık bir araya gelirlerdi. O dönemde, kimsede para yoktu ama herkesde çok büyük bir coşku, heyecan vardı.
Mezopotamya Kültür Merkezi hergün arı kovanı gibiydi. Mezopotamya Kültür Merkezi o zaman, Taksim’den, Tarlabaşı’na, Pera’ya, Unkapanı’ Köprüsü’ne inerken, sağda yer alıyordu. Cephesi dar, arkaya doğru genişleyen 4-5 katlı bir apartmandı. Mezopotamya Kültür Merkezi’nin başkanı o dönem İbrahim Gürbüz’dü. O dönemde, Abdullah Varlı, (1939-2012) Abdurrahman Uçaman (1934-1998), Kerem Soylu (Ölümü: 2014) arasıra Mezopotamya Kültür Merkezi’ne gelirlerdi, Kürt Enstitüsü kuruluş çalışmalarına katılırlardı. Serhat Bucak, Edibe Şahin, Hasan Bildirici, Şükrü Gülmüş de zaman zaman Mezopotamya Kültür Merkezi’ne, uğrarlardı, Kürt Enstitüsü kuruluş çalışmalarına katılırlardı.
O zaman Cemşid Hoca’ya sık sık şu soruları sorardım:
“Tarihin eski çağlarında çok önemli kültür ve uygarlık yaratan Kürtler, günümüzde neden perişan bir durumdadır? Kürdler, ilk çağlardaki, kültür ve medeniyeddeki ileri durumlarını nasıl kaybetmişlerdir? Bu süreç, hangi aşamalardan geçerek, bugünkü perişan ilişkiler ağı ortaya çıkmıştır? İlk çağlardaki toplumsal ve ekonomik yapıya göre, bugünküler çok büyük gerileme ve sapma göstermektedirler. Bu gerileme ve sapmanın, nedenlerinin, aşamalarının incelenmesi, Kürdistan ve Kürtler hakkındaki bilgilerimizi genişletici ve çoğaltıcı bir itici güç olacaktır.”[1]
Cemşid Hoca bu sorulara cevap verirdi. Ama, cevaplar beni tatmin etmediğinden, başka bir karşılaşmamızda yine sorardım.
Konuşurduk. Bu şekilde 4-5 defa konuşmamız olmuştu.
Battal Hoca’ya Sorular
Bu yazıda, Güneşin Krallığı’nda, Dr. Cemşid Bender’i, Dr. Ali Şeriati’yi, doğrulayan pek çok kanıt olduğu belirtilmişti. Bu tür soruların Battal Hoca’ya da sorulması gerekir.
Bugün dünya uluslar ailesinin eşit bir ferdi olmak, bunun için çaba göstermek önemlidir. Kürdlerse, değil dünya uluslar ailesinin eşit bir ferdi olmayı, dünya uluslar ailesinin bir ferdi bile değildir. Dünyada nüfusu çok küçük halklar, egemenlik sahibiyken, kimlik sahibiyken Kürdlerin bu kadar büyük nüfusuna rağmen kendi kendini yönetememesi, kendi geleceğini belirleme hakkına sahip olmaması dikkate değer bir konudur. 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde Kürdleri, dünyanın iki büyük emperyal gücü ve Yakındoğu’nun, Ortadoğu’nun iki köklü devleti birlikte yönetiyorlardı. Bugünse, Kürdleri 4 devlet birlikte yönetiyor. Kürdistan sömürge bile değildir. Sömürgenin sınırları olur. “İngiliz sömürgesi Hindistan”, “Fransız sömürgesi Cezayir”, “Portekiz sömürgesi Mozambik” vs. gibi anlatımlar vardır. Kürdistan için böyle anlatımlar var mı? Kürdler/Kürdistan, bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmış, herbir parça bir devlet tarafından ilhak edilmiş… Kafkasya’daki Kızıl Kürdistan’ı da unutmamak gerekir. Bugün Kürdistan sömürge bile değildir. Daha sonra da yoğun ve yaygı bir asimilasyon programı yaşama geçirilmiş. Asimilasyona karşı duranlar imha edilmiş…
1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde Kürdlere, Kürdistan’a statü vermeyen bir statüko kurulmuştur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Birleşmiş Milletler döneminde, dünyanın her tarafında çok büyük siyasal değişmeler olduğu halde, Afrika’daki bütün sömürgeler bağımsızlığına kavuştuğu halde Kürdistan’da hiçbir değişiklik olmamıştır. Kürdistan’a statü vermeyen statüko, Birleşmiş Milletler döneminde de aynen sürdürülmüştür.
İlkçağlarda, Sumer Uygarlığı döneminde kültürde, medeniyetde bu kadar ileri olan Kürdler, günümüzde neden çok olumsuz koşullar altında yaşamaktadır? Bunlar, elbette üzerinde düşünülmesi gereken konulardır.
Kürdlerin, dünya uluslar ailesinin bir ferdi olmadığını belirtmiştik. Bu konuda dört yılda bir düzenlenen Olimpiyatlardan söz etmek gerekir kanısındayım.
Olimpiyatlar nasıl açılıyor? 2012 Londra Olimpiyatlarına 210 civarında devlet katılmıştı. Her devletin sporcuları kendi bayrağının arkasında yürüyüşe katılıyor. Devletler birer birer dünyanın, izleyicilerin önünden geçiyor, dünyayı selamlıyor, Dünya da onlar selamlıyor, alkışlıyor… Kürdlerin böyle bir oyuna katılamaması düşündürücüdür. Bundan daha acı bir durum daha vardır. Bazı spor dallarında Kürd sporcular da önemli başarılar elde etmektedir. Ama bu başarılar hiçbir zaman Kürdlerin hanesine yazılmamaktadır. Türkiye’den katılıyorlarsa, Türklerin, İran’dan katılıyorlarsa Farsların, Irak’tan, Suriye’den katılıyorlarsa, Arapların hanesine yazılmaktadır. Bunlar önemli midir? Elbette önemlidir. Dünya uluslar ailesi içinde yer almak, elbette önemli olmalıdır.
Sorunun Farklı Bir Boyutu
Kürdler/Kürdistan sorunları söz konusu olduğu zaman, kanımca, sorunun önemli bir yönü daha var. Yukarıda, Kürdlerin bu kadar büyük bir nüfusa sahip olmalarına rağmen, uluslar arası geçerliği olan bir statüye, kimliğe sahip olmadıkları vurgulanmıştı. Yoğun ve yaygın asimilasyon programları uygulandığı belirtilmişti. Dönemin önde gelen iki emperyal gücünün, Yakındoğu’nun, Ortadoğu’nun iki köklü devletinin ve Arap yönetimlerinin asimilasyon ve imha sürecinde etkin rol oynadıkları belirtilmişti. Sovyetler Birliği’nin anti-Kürd politikalarını da dile getirmek gerekir.
Bütün bu baskılara ve olumsuz süreçlere rağmen, Kürd dili ve Kürd kültürü hala ayaktadır, yaşamaktadır. Kürd/Kürdistan sorunlarının çok farklı bir boyutu da kanımca budur. Bütün sistematik baskılara, zulümlere rağmen, Kürd dilinin hala ayakta olması, canlı olması dikkate değer bir durumdur. Bunu temel nedeni, Kürdlerin, Kürd dilinin, Zağroslarda, çok derin köklere sahip olmasıdır.
Bugün, Güney Kürdistan’da, dağlarda ağaç kesimine ve hayvan öldürülmesine karşı bir anlayış var. Bazı bölgeler de yasaklar da var. Yasaklardan ziyade böyle bir anlayışın gelişmesi Bu ekolojik tutumda, Şeyh Ahmet Barzani’nin (1896-1969) önemli rolü var. Bu tutum, doğaya değer veren eski Kürd dininin anlayışıyla yakından ilgilidir.
Bahoz Şavata’nın Çalışmaları
Bahoz Şavata’nın (d. 1945) Ön Asya Halkları ve Aryan Kürdler başlıklı bir çalışması var. İki ciltlik bu çalışma İBV tarafından yayıma hazırlanmaktadır. Bu da eski çağ Kürd Tarihi açısından çok önemli bir çalışmadır. Bilime kimin ihtiyacı varsa bilimi onlar üretir. Kürdlerin bu tür çalışmalara ihtiyacı büyüktür. Çünkü, Türk tarihçiler, arkeologlar vs. Yakındoğu’da, Ortadoğu’da, eski çağlar, arkeoloji söz konusu olduğu zaman, Kürdleri silerek, görmezden gelerek çalışma yapıyorlar. Veya Kürdleri Orta Asya’ya bağlıyorlar. Bugün Zağroslarda, Zağrosların uzak ve yakın çevresinde yaşayan Kürdlerin buralarda, eski çağlarda yaşamış olan halklarla bağının araştırılması elbette önemlidir.
Bu yazıda, Güneş’in Krallığı’ndan söz edilirken harita eksikliğinden söz edilmişti. Bahoz Şavata’nın Zazalar ve Kurmanclar, başlıklı yazısında (www.alayekiti.com 26 Haziran 2015) bir harita var. Bu harita çok açıklayıcı. Çeşitli dönemlere ilİşkin olarak böyle haritalar gereklidir kanısındayım.
Bu çerçevede, Selahattin Ali Arik’in, Aryan İnançlar ve Rêya/Raa Heqîye başlıklı çalışması da önemlidir.(İBV Yayınları,Nisan 2015) Bu çalışmada, Mitra, Zervan, Zerdüşt, Mani, Mazda, Yarasan, Êzdati ve Kürd Aleviliği işlenmektedir.
28.07.2015
İsmail Beşikçi
[1] Cemşid Bender, Korku ve Cesaret, Kürt Tarihine Sataşanlar, Berfin Yayınları, 1996 İstanbul, s.139