Tevrat, İncil ve Kuran’ın Sümerler’deki kökeni

Araplar İslam’dan önce de bütün dünya halklarından üç-dört bin yıl gerilerde yaşıyorlardı. Dolayısıyla Arabizm’in ya da İslam’ın baştan beri hiçbir fikre, hiçbir düşünceye, bilime ve aydınlanmaya tahammülü yoktur. İslam, Arapların 1500 yıl önceki baş kesen barbar gericiliğini, köy ve kasabaları basıp yağma ve talan ederek, mal ve zenginliklerine el koydukları erkekleri öldürmek, kadın ve kızlarını köle pazarlarında satarak çölde kral gibi yaşamak, Allah adını kullanarak din kılıfı altında servet edinmek, yıkılmayan tabuları ve afyon gibi bağımlı yapan beş İslam şartıyla Arapları buzdolabına koyup dondurmuştur. Donmuş tolumsal bir beyin çalışmaz; dondurulduğu zamanda öyle kalır. Reformlara hiç gelmez. Beyinleri İslam ideolojisi, tabuları ve kendilerini esrar gibi bağımlı yapan şartları ile yıkanmış, vicdanları teslim alınmış, günübirlik yaşayan insanların da İslam dışında hiçbir fikre, hiçbir düşünceye, bilime ve aydınlanmaya asla tahammülü yoktur.

Mezopotamya ve kuzey Afrika halklarındaysanız; İslam’ın katliam, soykırım, ganimet toplama, baş kesmeyle ve kılınç zoruyla atalarınızı Müslüman yaptığını ve 1500 yıl önce Arap yarımadasına sıkışmış, devletleri bile olmayan Arapların bugün Mezopotamya’nın bütün topraklarını ve yönetimlerini ellerine geçirdiklerini, din kılıfı altında ülkelerinizi işgal ettiğini ve bugün 17 devlete sahip olduklarını ne çabuk unuttunuz? Ne zaman ki, atalarınızın binlerce yıllık aryen kültürünü, doğayı ve insanları koruyup seven Güneş Tanrısı Mitra, Zerdüşt’ün Tanrı’sı Ahura Mazda inançlarınızı unutup Arapların Tanrısına, dinine, gerici kültürüne inandınız, işte o zaman ülkeniz Arapların kafa kesen cihatçı ve ganimet toplayan barbar orduları tarafından işgal edilip parçalara bölündüğünü ne çabuk unuttunuz? Ülkeniz gibi beyninizi de „Sünni, Alevi, Kızılbaş, şeytana tapan Êzîdîler“ diye kolay yutulan lokmalar halinde dört parçaya ayırdığını ne çabuk unuttunuz? Hep önderlerinizi ya Ziusudra gibi tufan sularında boğdurmaya çalıştıklarını, ya Brahim (Huşeng) gibi ateşe attıklarını, ya da önder Apo gibi uluslararası komplo ile kaçırılıp ileri karakolların Ege kayalarına ateşi tanrılardan çalan Prometheus gibi çivilendiğini ne çabuk unuttunuz! M16’ya çalışan MOSSAD ve MİT’in uçakta önderinizle alay eden fotoğraf karelerini ne çabuk unuttunuz? Çabuk unutursunuz çünkü İslam ve Musevilik dışında hiçbir şeyle ilginiz yoktur. Kuran ve Tevrat dışında hiçbir kitabı okumuyorsunuz. Hiçbir fikre, düşünceye asla açık değilsiniz. Çünkü ülkelerinizi işgal eden gerici Araplar, „Kuran dışında hiçbir kitabı okumayın“ diyerek sizi kimliklerinizden, tarihinizden, kültürünüzden, eski inançlarınızdan uzaklaştırıp yabancılaştırmıştır. Aslında Arabistan çöl Tanrı’larına, dinlerine ve gerici kültürlerine inanmakla çağımızın Arap milliyetçisi olduğunuzun farkında bile değilsiniz.

Yılların müftüsü, Tevrat’ı, İncil’i ve Kuran’ı ezbere bilen Turan Dursun 60 yaşında günümüz dillerine çevrilen Sümerlilerin tabletlerini okuyunca müftülüğünü bıraktı ateist oldu. Kitaplar yazmaya başladı. Siyasal İslamı eleştirerek insanları aydınlatmaya çalıştı.

Ona soruyorlar:

„Hocam, Marx’ın ve Engels’in kitaplarını okuduğun için mı 60 yaşında ateist oldun?

Turan Dursun şöyle yanıt verir:

„Hayır, çevrilen Sümer tabletlerini okudum. Tevrat’ta, İncil’de ve Kuran’da yazılı bulunan efsaneler, destanlar, mitoslar ve hikâyelerin hepsi Sümer tabletlerinde var. Kendime sordum: Sümerler mi bu kutsal kitaplardan kopya yaptı, yoksa kutsal kitaplar mı Sümerler’den kopya yaptı? Aylarca düşündüm. Sonra kendime kendime dedim ki; yahu bu Sümerler, kutsal kitaplar yazılmadan üç bin yıl önce yaşamışlar. Sümerlerin bu kitaplardan kopya yapması veya esinlenmesi mümkün değil. Haa, demek ki, bu kitaplar Sümerler’den kopya yapmış!.. kanısına varınca her şey çorap söküğü gibi çözüldü.”

Bir müftünün, yazarın  kutsal denen kitapların gerçekten Tanrı’dan gelmediğinin farkına varması Turan Dursun’un İslamcılar tarafından hemen katledilmesine sebep oldu. İslam, Mekkeli şair Eşref oğlu Kab’ın 625’de başının kesilmesinden beri şairlere, sanatçılara, yazarlara, aydınlara, biliminsanlarına bunu yaparak susturuyor. Çünkü onlar aydınlığı değil, karanlığı seviyorlar.

Amerikalılar „Soğuk Savaş“ döneminde Sovyetler Birliği’ne karşı İslam ülkelerindeki hükümetlere, „kendi ülkelerinizde İslam propagandasını yapın!“ diye emir vererek, para ve silah yardımı yaparak, gizli örgütlerine kontgerilla eğitimi vererek, „Komünizle Mücadele Dernekleri“ kurarak „Yeşil Kuşak“ projesini yıllarca teşvik ettiler. Birçok ülkede kurdukları NATO-Gladio’su (1948-1990) ile bir buçuk milyon insan öldürdüler.

General Kenan Evren’ın başında bulunduğu Cuntacılara da 1984’de, „kendi ülkelerinizde İslam propagandasını yapın!“ diye Amerikalılar’dan emir gelmişti. Uygarlık güçlerinden emir alarak çalışan işbirlikçi Kenan Evren Zerdüşt kökenli Alevi köylerine bile cami yaptırdı. Okul ve eğitim merkezlerine zorunlu din dersi getirildi. Alevi ve Hıristiyan çocuklarına bile sorunlu din dersleri verildi, kendi anne-babasına düşman edildiler. Suudi Arabistan’dan gelen milyarlarca doların bir kısmını iktidar sahiplerine, bir kısmıyla imam maaşları ödendi. İmam Hatip okulları, İmam Hatip liseleri ve İslam cemaatları mantar gibi türedi. Siyasal İslam’ı eleştiren Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun gibi onlarca profesör, aydın ve yazarın cinayetleri işlenerek yol temizliği yapıldı. Bunun sonuncunda Afganistan ve İran’daki gibi Türkiye’de de İslamcıları kolayca iktidara getirdiler. Amerika, Afganistan’daki NATO savaşında, bütün İslam ülkelerinden toplayıp getirdikleri İslamcı cihatçıları El Kaide örgütün şefi Osama bin Laden etrafında topladı. Sovyetler Birliği’ne karşı yıllarca vekalet savaşçıları olarak kullandılar. Amerika’nın yeşil kuşak projesiyle Afganistan’da Talabani, İran’da Humeyni, Irak’da Saddam Hüseyin’i, Türkiye’de Erbakan, Erbakan onların her dediğini yapmayınca, hiç bir zaman iktidara gelmemesi gereken onun öğrencisi Erdoğa’ı iktidara taşıdılar. Şunu buraya not ediyorum: Batı uygarlığın neo-liberal politikalarını ve Ortadoğu’daki savaşlarını hiç itiraz etmeden olduğu gibi pratiğe uygulayan İmam Hatip mezunu Erdoğan’ı 2023’deki seçimlerde de gene iktidarda tutacaklar-bıracaklar. Ondan daha iyi bir diktatör bulamazlar. Altılı masayı geçin, onlar sadece iktidardaki AKP’nin savaş politikalarını, şövenizmi ve Şeriat İslam’ını destekleyen ayaklarıdır. Böylece ABD ve İngiltere hiç ordularını kullanmadan „Büyük Ortadoğu Projesi“ni, Kürt, Êzîdî, Alevi ve Süryani katliam ve soykırımlarını, neo-liberal politikalanı iktidara getirdikleri diktatör adamları ve vekalet savaşçıları olarak kullandıkları cihatçı İslamcılar eliyle pratiğe uyguladı ve uygulamaya devam ediyorlar.

Erdoğan kendisi ağzından kaçırmadı mı, „Ben Büyük Ortadoğu Projesi’nin Bush’dan sonra ikinci başkanıyım.“ diye. Batı’nın işbirlikçisi olduğunun farkında, ama onların kendisini vekalet savaşçısı olarak kullandıklarını, Kadaffi ve Saddam’ın kaderlerini yaşayacağının farkında bile değil. Halktan çalıp çırparak, hırsızlık yaparak, Merkez Banka’nı bilmem kaç kez bosaltarak onların bankalarına yatırdığı yüz milyarlarca doların yıllar sonra tıpkı Kadaffi ve Saddam’ın paralarına el koydukları gibi el koyup, 300’ler Komitesi’nin kendi aralarında paylaştıracaklarının hiç farkında bile değil.

Dün bütün İslam ülkelerinden topladıkları El Kaide cihatçılarını Talabani ve Osama bin Laden iktidarı arkasına dizerek Sovyetler Birliğine karşı savaştıran ABD ve İngiltere, bugün son on yıldır bütün İslam ülkelerinden topladıkları El kaide, IŞİD, El Nusra cihatçılarını Erdoğan iktidarı arkasına dizerek Ortadoğu’da Kürtler’e karşı NATO savaşlarını sürdürüyorlar.

Musul’u ele geçirerek Ortadoğu’daki tüm dengeleri değiştiren IŞİD hamlesi; ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye’nin bilgisi dahilinde 1 Haziran 2014 tarihinde Amman’da planlandı ve her ülkeye değişik görevler verilerek örgütlenmesi hazırlandı. KDP ve Baasçıların da katıldığı bu gizli toplantı 1 Haziran’da yapıldı; 9 Haziran’da ise IŞİD çetesi Musul’u işgal etti. Kamuoyunu yanıltan manipülasyonlu haberleri yaymak için anlaşmalı olarak Türk konsolosluğu basıldı, güya içindeki görevliler rehin alınmıştı! Türkiye bu operasyonla IŞİD ile beraber çalışmadığı yalanını yaymaya çalışıyordu. Ama tutmadı. AKP’den ayrılan eski Musul Başkonsolosu ve şimdiki Yenilik Partisi Genel Başkanı Öztürk Yılmaz, „Biz çok ihanete uğradık. 550 telefon görüşmesi yaptım, o dönemde. Dedim ki, ’IŞİD burada, vurun’ dedim. Vurduramadım. Benden önce istihbaratçıları çekmişler. Suriye’de paraya, petrola konabilmek için IŞİD’le işbirliği yapmışlar, bizi satmışlar.“

Amerikan gazetecisi Seymour M. Hersh, 14 Nisan 2014 tarihli, „Kırmızı Çizgi ve Fare hattı“ makalesinde, 2012 yılı başlarında Obama ile Erdoğan yönetimi arasında „Fare hattı“ diye gizli bir anlaşma yaptıklarını yazıyordu:

„Raporun, halka açıklanmayan yüksek gizlilik seviyesindeki bir eki, 2012 yılı başlarında Obama ile Erdoğan yönetimi arasında yapılan gizli bir anlaşmayı tanımlıyordu. Anlaşma Fare Hattı’yla ilgiliydi. Anlaşmanın koşullarına göre, CIA, Suudi Arabistan ve Katar’ın yanı sıra Türkiye’nin finansmanıyla, MI6′nın desteğiyle, Kaddafi’nin cephaneliğindeki silahları Suriye’ye aktarmaktan sorumluydu. 

Suriye’de rejim karşıtı asilere yardım eden Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’la, ABD’nin işbirliğinin boyutları henüz günışığına çıkarılmayı bekliyor. CIA’in Fare Hattı (Rat Line) olarak adlandırdığı Suriye’ye uzanan geriplan kanalının yaratılmasında Obama yönetimi, kendi rolünü hiç bir zaman aleni olarak kabul etmedi. 2012 başlarında izin verilen Fare/Hain Hattı, Libya’daki silah ve cephanenin, Türkiye’nin güneyindeki Suriye sınırından muhaliflere akıtılmasında kullanıldı. Suriye’de sonuçta silahları alanların çoğu, bazıları El-kaide bağlantılı cihatçılardı.“

Hersh’e göre, ABD gizli örgütü CIA, İngiltere gizli örgütü M16, kendi halkına linç ettirilerek iktidarını devirdikleri Kadaffi’nin Bingazi cephesindeki silahlarını Hatay’a ya da Ankara’ya kadar getirip MİT’e teslim ediyorlardı. MİT de bu silahları TIR’larla Suriye’deki cihatçı örgütlere yetiştiriyordu. Böylece Batı’nın ve Kadaffi’nin silahlarıyla donatılan Suriye’deki cihatçi örgütler genelde Kürtlerin, özelde ise henüz Müslüman olmayan Êzîdî Kürtlerin üzerine saldırtılar. Ardından IŞİD Rojava’yı işgal etmeye kalkıştı. Kürt halkı binlerce evlatını şehit vererek IŞİD’i Rojava’da yenilgiye uğrattı ve bir kadın devrimini yarattı. IŞİD yenilince bu kez ABD ve NATO; El kaida, IŞİD, El Nusra gibi cihatçı örgütleri Türk ordusunun yedek gücü haline getirerek Ortadoğu’daki savaşlarını diret NATO ülkesi Türkiye ile sürdürdüler. Türkiye’nın Kürtlere karşı hem fiziksel, hem de siyasal soykırım sürdürdüğü bu savaşlarda onlarca kez yasaklı kimyasal silah kullanmasına rağmen ne ABD, ne de Avrupa Birliği ülkelerinden hiç ses çıkmadı, yaptırım yapılmadı, bilakis daha fazla kimyasal silah, daha fazla savaş uçakları ve daha fazla cephane vererek ileri karakollarının insanlık ve savaş suçu işlemeye adeta teşvik ettiler.

Amerika ve İngiltere açıkca; „Kendilerini Allah için kurban eden İslamcı cihatçıları kullanıyoruz.“ deyip alay ederek Kafkasya ve Ortadoğu halklarını birbirine kırdırıyorlardı. O bölgeleri cehennem ateşine çeviriyorlardı. Ve herkes seyrediyordu...

Bu da çok net ve açık gösteriyor ki; siyasal İslam, kalbinde tanrı, insan ve doğa sevgisi olan merhabetli saf insanları kandırıp dolandıran siyasi bir ideolojidir. Dinin ve inancın asıl düşmanları uygarlık güçlerin vekalet savaşlarını yürüten bizzat cihatçı İslam örgütleri ve okullarında, din dersi kurslarında çocuklara tecavüzü reva gören, şeriatçı rejimlere kadro yetiştiren tarikatlar ve cemaatlardır. Bugün ilahiyatçı yazar İhsan Eliaçık bile; „İslam’ın düşmanları bizzati cihatçı örgütler, tarikat ve cemaatlardır.“ diyor.

Altı bin yıllık insanlık tarihini araştırıp incelediğinizde göreceksiniz ki; İslam, bir halkın binlence yıllık kendi bilgi birikimi ve hayat tecrübeleriyle yarattığı -Zerdüşt, Budizm ve Konfüçyüsçü gibi- doğaya ve insanı seven bir inanç sistemi değildir; Sami tüccarların Mezopotamya’nın topraklarını ve yönetimini ele geçirmek, kendi ticari, siyasi ve ekonomik çıkarları için aniden inşa edip yukardan Arapların kalın kafalarına zorla yerleştirilen siyasi ideolojik bir dindir. Bu siyasi din etrafında topladıkları cihatçı, barbar Arap ordularıyla Sasani ve Bizans İmparatorluklarını çok kısa bir süre içinde yıkıp, o bölgeleri işgal ederek, yerli halklara katliam ve soykırım yaparak Mezopotamya topraklarını ve yönetimini ele geçirdiler. Bu siyasi ideolojik din, ister istemez inananları afyonlayıp Sami tüccarların tarikat, siyaset, ticaret limanlarına götürecektir. Siyasi ideolojik din ve uygarlık güçlerin kendi siyasi, iktidar, ekonomik ve ticari çıkarları için kullandıkları bir din olduğu için siyasal İslam’ı eleştiriyoruz. Yoksa bizim hiçbir insanın inancına bir diyeceğimiz yok. İnsanın kendi içinde içtenlikle inandığı Tanrı’ya, dine, inança hiçbir diyeceğimiz yok.

Afganistan’daki Talabanı, İran’daki Molllalar kurdukları İslam düzeninde; „Bizim iktidarımız Allah’ın iktidarıdır.“ deyip kendi gerici iktidarlarını Tanrı’nın iktidarıyla eşdeğerde tutarak, kadınları ve çocukları baskı altına tutuyorlar, iktidarlarını eleştirenleri idam ediyorlar. Bu idam edilen insanlar ne birisini öldürmüş, ne kimseye tecavüz etmiş kişilerdir. Sadece ve sadece sokaklarda gösterilere katılmış, mollaların gerici iktidarını eleştirmişlerdir. Suçu olmayan insanları sadece gerici iktidarlarını eleştiriyor diye idam etmek insan hakları ihlalıdır ve büyük insanlık suçudur! İşte siyasal İslam budur! Görün diyeceğim, ama kalbiniz ve ruhunuz Arabistan semavi çöl dinlerinden biriyle mühürlüyse baksanız da göremezsiniz gerçeği.

Amerikanlı araştırmacı ve biliminsanı John  Coleman,  „300’ler Komitesi ve Komplocular Hiyerarşisi“ kitabında, Eyetullah „Humeyni’nin babasının bir İngiliz M16 ajanı“ olduğunu yazıyor. „Humeyni 300’ler Komitesi tarfından seçilmiş bir lider olup Afgaistan’da doğup büyümüştür. Babası İngiliz M16 ajanı olan Humeyni Tahran’da güçü ele geçirdikten sonra afyon üretimi patlamıştır.“(s.275-276) Humeyni de İngilizler tarafından yetiştirildi, bir Fransız devlet uçağıyla Paris’ten Tahran’a götürüldü. Uygarlık güçlerin İran’da iktidarı eline verdikleri Humeyni, o bölgede yaşayan halkların başbellası olmuştur. Bugün İslam dini adına Ortadoğu’da katliamlar yapan, baş kesen, ganimet toplayan, Êzîdî erkeklerini toplu bir şekilde öldürüp kadın ve kızlarını köle pazarlarında satan IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) ve El kaide cihatçı İslam örgütleri Batı uygarlığın vekalet savaşçıları olduklarının farkında bile değiller.

Merdan Yanardağ, “Bir ABD Projesi olarak AKP- Operasyon Partisi” kitabında, R.T. Erdoğan’ın ABD ve İngilter’e tarafından nasıl iktidara getirdiğini belgeleriyle açıklıyor. Türk Tipi Başkanlık sistemini Erdoğan eliyle Türkiye’ye yerleştirenler ABD ve İngilizler’dir. Kendi adamlarını iktidara getirdikten sonra, karar mekanizmaların çok çabuk işlemesi için parlamentoyu işlevsiz bırakacak şekilde her şeyi, her kararlarını, her emirlerini anında pratiğe uygulayabilmeli ki tek adam, Ortadoğu’daki kirli NATO savaşlarını, katliam ve soykırımları sürdürebilsin diye Türkiye’ye başkanlık sistemini getirdiler.

İslamın’ın iktidarda olmadığı, zayıf olduğu ya da işgal edilen bölgelerde de, „Her şey Kuran’da varsa öbür kitaplara, fikirlere hiç gerek yoktur.“ diyerek yerli halkın tarihi eserlerini, kitaplarını yakarlar ya da yasaklarlar. Bir de, „Düşünceni söyleme kendine sakla.“ diyerek İslam dışındakilerin fikirleri ve düşünceleri baskı altına alınarak sansürlenmektediler. Bu demektir ki, semavi çöl dinlerin hakim olduğu diyarlarda İslam olmayanların fikirlerini, düşüncelerini topluma açıklama hakkı yok, ama İslamın her şeyi toplumuma açıklama hakkı ve meşruiyeti var. İşte bu gizli sansür ve asimilasyonla herkesi gerici Arabistan çöl dinlerine ve kültürlerine tabi kılmaya çalışıyorlar. Yüzlerini, kıblelerini Mekke, Medine ve Kudüs’a dönüyorlar. Ta ki iktidara gelene, tanrı adına gerici iktidarlarını kurana kadar!..

Ben yazılarımı, düşüncelerimi altı bin yıllık insanlık tarihini özümseyerek yazıyorum.

Çevrilen Sümer tabletlerini okuyan birçok biliminsanı ve yazarlar gibi ben de, „Tevrat’ın, İncil’in ve Kuran’ın kökeni Sümerlilere dayanıyor.“ diyorum. Sümerlilerin günümüz dillerine çevrilen tabletlerini lütfen okuyun. Aynı düşünceye siz de varırsınız.

Bu tarihi gerçeklerden rahatsız olanlar varsa ve gönülleri istiyorsa buyursunlar eski çağların barbarlık dönemlerine geçsinler, orda bugünkü cıhatçılar gibi insan başını kesmeye devam etsinler.

Siyasal İslam yüzyıllardır fikirlerini, düşüncelerini açıkladıkları için Mekkeli Eşref oğlu Kab’dan, derisi yüzülen Nesimi, Turan Dursun, Uğur Mumcu gibi yüzlerce, binlerce aydın, şair, yazar ve bilimadamını katletmiştir ki, karanlıklar iyice toplumların üstüne çöksün, sömürü, zulüm devam etsin diye!..

Ve siz bugün birisinin fikirlerini, düşüncelerini susturmak istediğiniz için Eşref oğlu Kab, Nesimi, Turan Dursun, Uğur Mumcu gibi  yüzlerce, binlerce aydın, şair, yazar ve bilimadamını gene katlettiniz!..

Bu yüzden sizi kınıyorum. Fikirlere, düşüncelere, başka inançlara lütfen saygılı olmanızı diliyorum.

Berlin, 15.12.2022

Azad Roni