DÊRSİM FESTİVALİNDE NELER OLUYOR?
“Zaza Women Music Project” Facebook sayfasından öğreniyoruz ki, “Munzur Kültür ve Doğa festival” düzenleme Komitesi, bu kadın grubunun Zaza (Zazakî) dilinde şarkılar, türküler söylemelerini engellediklerini iddia ediyorlar. Bu iddianın ne derece doğru olduğunu bilmiyoruz. İddialar doğruysa, bu doğru bir tavır değildir.
Konuştuğumuz dilin ismi Zonema, Zaza, Zazaca, Zazakî, Kirmanckî de olsa bizim dilimizdir.
Böyle bir olay Dêrsim’de yaşanmaması gerekiyor. Niçin yaşanmaması gerekiyor? Onu da kısa anlatayım. Çünkü biliyoruz ki, toplumumuzda özellikle 68 kuşağından sonra Koçgiri, Dêrsim, Bingöl ve Gımgım’da aynı aile içinde, aynı köy ve aynı kasabada farklı Türk solu grupları için çalışan gençlerimiz vardı. Biri Dev-gençli olmuştu. Biri TİKO’lu. Bir Halkın Kurtuluşu’nda, biri Kurtuluş’da, biri TKP’sinde. Bir araya geldiklerinde kavga ediyorlardı. Bir türlü bir araya gelemiyorlardı. Bu durum devletin işine yarıyordu. Sonra gördük ki bunların hiçbiri kendi fikirleri değildi, dışardan onlara verilen bir düşünceydi. Sosyalizmi çok iyi bildiklerini sanan o iyi niyetli insanlar hem çok büyük acılar çekti, hem de o iyi niyetli insanların hepsi ülkede ya Sovyetler Birliği’n, ya Çin’in, ya Kuba’nın şablonculuğunu yapıyorlardı. Gerçek Türklerin çok az yaşadığı Türkiye’de hiçbir Türk solunun kendi insanlarına, kendi coğrafyasına ait düşünceleri yoktu. Zaten kendileri Türk değildi. O kadar kendilerinden yabancılaşmışlardı.
1990’lardan sonra aynı aile içinde çocuğun biri kendine Kürdüm, öbürü Zazayım diyor, üçüncüsü hayır ben Aleviyim, Alevi milletindenim diyor.
Buradan çok iyi anlaşılıyor ki, küresel güçler beynimizin sağ tarafına kendi hafızalarını yüklemiş ve bir araya gelmemizi görünmez bir şekilde engellemişler. Bir araya gelemiyoruz, aynı şeyleri düşünmüyoruz, aynı fikirlerde değiliz. Bir araya geldiğimizde kavga ediyoruz, birbirimizi kıskanıyoruz. Çomak sokuyoruz yaptığımız işlere. Birbirimizin işlerine engel oluyoruz. Birbirimizi itiyoruz. Birbirimizi doğduğumuz coğrafyadan kovmaya çalışıyoruz. Uluslararası küresel güçlerin bizim için hazırladığı ayrımcı projelerden haberim olduğu için bu bölgelerde dil ve etnikler konusunda tür sarsıcı depremlerin olacağını bekliyordum. Oryantalist Alman dilimcilerin Berlin’de yıllarca büyütüp yetiştirerek Dêrsim“e gönderdikleri ve Tunceli Üniversitesi’nde Zazaca dersleri verdiği sınıfında toplanan öğrencilerine, “kendisini Kürt hisseden sınıfımdan çıksın gitsin“ diyen zihniyet olduğu sürece bu tür tartışmalar ve çekişmeler sürüp gidecektir.
Festivallerde, toplantılarda, konferanslarda, okumalarda hiç yeri ve zamanı değilken birden, “Ben Zazayım. Zaza dili kendi başına bir dildir. Ben Zaza milletindenim!” diye kendilerini göstermeye çalışan insanlarımız var. Bunlar zaman ve konu kavramını da tanımıyorlar. Bir kere orada başka bir konu konuşuluyor. Yeri değil. Sizin orda kendinizi araya sıkıştırıp, “ben buyum” demeniz ve „ben Zazayım“ deyip konuyu çarptırıp başka bir yöne götürerek işi çıkmaz sokağa koymaktan başka bir şey değil! İşte uygarlık güçlerin de istediği tam bu: Böl, parçala, yeni hafıza yükle yönet. Bize okul, askeri eğitim, seminerler, basın, medya ve sosyal medyalarıyla yeni hafızalar yüklemişler. Ve biz araştırmıyoruz. Okumuyoruz. Önümüze hazırlanıp gelen, bizi birbirimize düşürüp düşman eden yanlış düşünceleri beynimizin sağ tarafına depoluyoruz.
Ve eminim ki aramızdaki bu tartışmalar, birbirimizi anlamamamız daha çok uzun bir zaman devam edecektir. Uygarlık güçlerin bir yüz yıllık, bir de bin yıllık plan ve projeleri var. Ben bu Batı’nın bu coğrafyada bize hazırladığı Zazacılık projesinin bin yıllık bir proje olduğunu düşünüyorum. Dört yüz yıl içinde pratiğe uygularlar mı, uygulamazlar mı, bizim vereceğimiz mücadeleye bağlı. Bu yüz yıllar demektir. Peki biz yüz yıllarca birbirimize bu şekilde mi davranacağız? Biz birbirimizle bu şekilde uğraşırsak o zaman dilimizle, tarihimizle birlikte yok olup gideceğiz.
Bu yüzden ayrı fikirlerde olsak da, değişik düşüncelere sahip olsak da, biri “ben Zazayım” biri, “ben Kürdüm” dese de ortak noktalarda birleşerek birbirimize karşı itici olmayalım, birbirimizi anlamaya çalışalım. Birilerinin dil ve etnik kimlik üzerinden bizimle çok kötü oynadığının farkında olalım. Dilimiz ile ilgili, tarihimizle ilgili bir bilgi merkezi oluşturalım. Bize anlatılan Avrupa merkezci resmi yalan tarih değil, alternatif bir tarih oluşturalım
Birbirimizi tanıyoruz, aynı dili konuşuyoruz, aynı coğrafyanın insanlarıyız neden bu kadar birbirimizden yabancılaştık? diye kendi kendimize sorular soralım!
Dêrsim ve Gımgım’da hepimiz biliyoruz bazen bir aile içinde biri kendisine, “Ben Zazayım” diyor, öbür “Hayır, Kirmanckî benim dilim, ben Zazaca konuşuyorum ama ben Kürdüm,” diyor. Araştırdığım ve derin bir tarih bilincim olduğu için aslında bu konu benim için çok net. Okumayan, araştırmayan, resmi tarih ve sosyal medyadan beslenenler için bu böyle değil. Onun için bu tarihsel siyasi tartışmaları bugün ya da yarın bizim çözüme kavuşturmayacağımız ortada. Çünkü uluslararası devletler, küresel güçler bizim kimliğimizle, dilimizle, coğrafimizle çok uğraşıyorlar. Bunlardan bugün yarın kurtulamayız. Bu bilinçle hareket etmeliyiz. İnsanlarımız okumuyor. Bu konuda büyük bir eksikliğimiz var. Çürüme hat safhada.
Biraz sosyal medyayı baktım. Edindiğimiz bilgilere göre olay tam “Zaza Women Music Project” kadın grubunun anlattığı gibi gelişmemiştir. Facebook sayfalarına, Festival komitesindeki görevli arkadaşlarla konuşan Ali Kadir Tanrıverdi olayı başka türlü anlatıyor:
”Dêrsim Festivali hakkında komitede aktif olarak görev alan bir arkadaşla görüştüm ve bu konuda kendisinden bazı bilgiler aldım. Öncelikle bu değerli paylaşım için kendisine teşekkür ediyorum.
Bugünlerde Dêrsim Festivali, çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından organize edilmektedir. Son dönemde festivalin hem maddi hem de manevi anlamda zor koşullarda geçtiği belirtiliyor. Bu nedenle komite, çevresindeki 50-60 sanatçıyla görüşerek, herhangi bir maddi kazanç talep etmeden festivale katılmaları yönünde bir karar almış. Bu görüşmeler sonuncunda, aralarında uzun yıllardır Dêrsim’in şarkılarıyla, kılmalarıyla, deyişleriyle tanınan yaklaşık 14-15 sanatçının hiçbir ücret almadan sahne alacağını belirtmiş.
Benzer şekilde, “Müzik Women” adlı kadın sanatçılardan oluşan grupla da temas kurulmuş. Ancak, burada “Women” kelimesi nedeniyle komite içinde bir görüş ayrılığı yaşandığı ifade edildi. Yaklaşık bir saat süren değerlendirme sonunda bu konu oylamaya sunulmuş ve “Women” ifadesinin kaldırılması yönünde karar alınmış.
Sonradan sosyal medyada, “Zazaca’ya karşı bir tavır alındığı” yönünde iddialar gündeme geldi.
Ancak, komite bu iddiaların doğru olmadığını; sorunun sadece “Women” kelimesi üzerinden yaşandığını belirtiyor.
Bilgilerin kamuoyuyla doğru şekilde paylaşılması adına bu açıklamayı yapma gereği duydum.
Sevgi ve saygılarımla, Ali Kadir Tanrıverdi”
**
Öbür tarafta Festival Düzenleme Komitesi “Basın ve Kamuoyuna” açıklama yaptı: ”Festivalimizin temel değerlerinden biri, ana dilimizin yaşatılması, kamusal alanda görünün kılınması ve kültürel hafızamızla buluşmasıdır. Bu çerçevede hazırlanan programda, birçok sanatçımız Zazakî-Kırmançkî başta olmak üzere, yerel ve ana dillerde eserlerini sahneleyecektir. Festivalimizin dili ve kimliği sadece afişlerde değil, sahnede, panellerde, alanlarda ve halkın doğrudan katılımında kendini bulmaktadır. Munzur Festivali, yıllardır olduğu gibi bu yıl da ana dili önceleyen bir perspektifle hazırlanmıştır.
Öte yandan, kadın kimliğine yönelik yasaklayıcı bir yaklaşım olduğu iddiları da gerçeği yansıtmamaktadır. Kadın özgürlüğü mücadelesi, kurumlarımızın tarihsel pratiğinde temel bir yer tutmakta; her düzeyde eşit eşit temsiliyet ve söz hakkı esas alınmaktadır…
Sosyal medyada dile getirilen bazı eleştirilerin, ne yazık ki yapıcı bir zeminden uzaklaşarak, kurumlarımızı ve ortak mücadelemizi hedef alan bir noktaya evrildiği görülmektedir. Festival sürecine gölge düşürmeyi amaçlayan bu tutuma dair ayrıntılı değerlendirmemizi festivalin ardından kamuoyuyla paylaşacağımızı belirtmek isteriz…
Program hazırlık tartışmalarında ortaya çıkan farklı yaklaşımlardan kaynaklı olarak bir eksiklik yaşanmıştır. Dolayısıyla bahsi geçen grup festival programında yer alamamıştır. Ancak bu durumun, sanki dile veya kimliğe karşı bir yaklaşım varmış gibi kamuoyuna sunulması doğru değildir, kabul edilemez. Festival Düzenleme Komitesi olarak; yaşanan bu eksiklik üzerinden ortaya çıkan Zazaki-Kırmançki diline yönelik karşıtlık algısından dolayı halkımızdan özür diliyoruz..
Festival Düzenleme Komitesi.”
Tahmin ettiğim gibi görüyorum ki mesele Zaza Musik kadın grubunun kendi ana dilinde şarkılar, türküler söyleyip söylememe meselesi değil. Mesele “Women” kelimesi üzerine de değildir. Mesele başka. Dêrsimliler arasında yıllardır “Zazacılık propagandası yapanlar, ayrımcılığı derinleştirenler var. Bu ayrımcılığı görmeden ve üstünü örtmeye çalışanlar, bir şey yokmuş gibi davranıyorlar. Ortada bir mesele var.
Ama buna rağmen Festival Düzenleme Komitesi, ‘hazırlık tartışmalarında’ ortaya çıkan hatalarından dolayı erdemli bir davranış içine girerek özür dilemiştir. Fakat konu kapanmış, çözülmüş değildir.
‘Women’ İngilizce bir kelime. Gerçekten Festival komitesi, ‘Women’ kelimesi için mi “Zaza Musik” kadın grubu ile anlaşmamış? Hayır. İlk aklıma gelen, “kendisine Kürdüm diyenlerle Zaza diyenler arasındaki siyasi çekişme olabilir mi? Sorusu oldu.
Diyelim ki “Zaza Musik” kadın grubu içinde Zazacılık yapan kadın ya da kadınlar olduğu için, sonradan arasında bir tartışma çıktı.
Her şeyden önce öyle olsa bile, uygar bir insan gibi birbirinize davranmanız gerekiyordu. Sorunu örtmeden azbiraz çözüme kavuşturmanız gerekiyordu. Festivali Düzenleme Komitesi, Zazacılık yapanları eleştirebilir, hakları var, onlara, “gelin türkülerinizi, şarkılarınızı bizim dilimizde söyleyin, biz buna engel olmayacağız. Ama burası Zazacılık platformu değildir. Başka yerde yaptığınız konuşmalarınıza, seminerlerinize katılırız. Fakat bu Festivalde Zazacılık propagandasını yapmayın lütfen.” diyebilirlerdi. Yani bırakın Gımgımlı ve Dêrsimli kadınlar kendi anadilleri olan Zonema’de türkülerini, şarkılarını söylesinler. Onlar da aynı şekilde kırıcı olmayacak şekilde eleştirilerini yöneltsinler, Zazacılık konusunda kendilerine katılmayanlara.
Yabancılar aramıza her tür ayrımcılı koymuşsa, politik ve siyasi diyalektik açıdan birbirimizi böyle eleştireceğiz. Ancak, “Ben Zazayım, Zaza milletindeyim. Bensiz festival olmaz” ayrımcı dayatmalar çok tehlikelidir. Menfaatçı, siyasi ve yabancılara hizmet eden bir yaklaşımdır. Festivalin, “Doğama, İrademe, Dilime, İnancıma Dokunma” amacına terstir.
Bunun dışında yeri gelmişken bir şey daha eklemek istiyorum.
“Zaza Women Music Project” kadın grubunda Zazaca türkü söyleyin üç kadından biri olan Maviş Hanımı Berlin’den tanıyorum. “Ben Zazayım” diye Zazacılık yaptığını da biliyorum. Zazaca dilinde güzel şarkılar, türküler söylediğini de biliyorum. Bizim halkımız neden bu kadınları kendi anadilinde dinlemesin ki? Dinlemesine dinlesin. Türkülerini dinlemeli. Ben Maviş Hanımın Zazaca söylediği Türkülerini dinliyorum. Hoşuma gidiyor. Fakat Zazacılık fikrine katılmıyorum, o ayrı, başka bir konu. Biz onu dinliyoruz. Fakat Maviş Hanım bizim yazdığımız kitap ve makalelerin hiçbirisini okumamıştır. Aramızdaki fark bu. Yazdıklarımı okumuş olsaydı en az fikir alanında birbirimize biraz daha yakın olmuş olurduk. Bu kadar yabancılık çekmezdik. Ve en azında Avrupa merkezci ideoloji olan Zazacılığın o coğrafyayı ne hale getireceği, Bingöl’ü ne hale getirdiğini, Zaza Federasyonu başkanı eski ülkücü, Murat Bukan’ın kim olduğunu öğrenmiş olurdu.
10.01.2022 tarihinde yayınlanan “Zazalar kimdir?” makalemde şöyle yazmışım:
”Zaza dili, Zaza milleti’ diye bilinen bu projenin 60-50 yıldan beri birçok ülkede hazırlığını yapıyorlar. Ama dikkat edin, uygulama yer Kürtlerin yaşadığı kentler ve bölgelerdir. ’Zazalar Türktür, Turani ırkındandır. Zazalar ayrı bir millettir’ iddiaların ileriye sürülmesindeki amaç soykırım kıskacına alınan Kürtlerin birliğini bölüp parçalamaktır. Ne yazık ki bazı Kirmanckî (Zazakî) konuşan ve sahte cumhuriyet döneminde devşirilip Türkleştirilen Zazalar bu oyuna geliyorlar. Kimisi, ’Biz Horasan’dan gelen Türkleriz,’ kimisi ’Zazalar ayrı bir millettir’ gibi çelişkili yorumlarda bulunuyorlar.
Batı'nın 'Ilımlı İslam projesi'ne ve gerici sağ kesime hizmet eden Zaza Federasyonu başkanı eski ülkücü, devşirme Murat Bukan’dır. Yardımcıları eski ülkücü Bingöl Zaza Derneği Başkanı devşirme Muharrem Alan, şu an MHP’den ayrılan İYİ Parti saflarında görünüyor.
Öbürü eski ülkücü ve Gerger Zaza Derneği Başkanı devşirme Hasan Aslan. Aslan da aynı zamanda Meral Akşener’in genel başkanı olduğu İYİ Parti’nin Gerger ilçe başkanıdır. Alevi, Sünni Zazalar ve Bingöl'de olduğu gibi nerede Hüda-PAR, MHP ve Hizbullah yanlıları, köy koruyucuları varsa devletçi Zaza hareketi içinde yer alıyorlar. Bu özel Harp Dairesi tarafından seçilmiş eski ülkücülerin, Hizbullahcıların Kirmancî (Zazakî) dilini konuşan yerli halklara, yani onların deyimiyle ‘Zaza milletine’ bir faydaları ya da yararları olabilir mi? Kesinlikle Hayır. O Kirmancî dilini konuşan Kürt halkını, katliamcı, soykırımcı ve işgalci Türk devletinin yanına çekip potasında eriterek Türkleştirmektir. Ve bölüp parçalayarak, Kürtlükten uzak tutmaktır. Kendileri de Kirmancî konuşan Kürt anne ve babadan doğma olmalarına rağmen soyağacı olan etnik kimliklerini inkar ediyorlar, uygarlık güçlerin projeleri çerçevesinde ’Zaza milletinden’ oldukları iddia ediyorlar.
Zazalar kimdir? Eski Kaynaklar: Kirmanckî dili binlerce yıl önce, Kuzey Mezopotamya’nın dünyanın kültür merkezi olduğu ve Zagros dağlarından deltaya inerek büyük bir uygarlık kuran Sümerliler döneminde Gutilerin, Lulubi, Lor, Hurri, Kassit, Urartu ve Medler’in konuştukları dildir.“
Maviş Hanım ve Gule Mayera tanıyorum, öbür bayanları tanımıyorum. Bayan Mayera’nın zZazacılık yaptığını hiçbir yerde görmedim. Fakat Maviş Hanım her platformda Zazacılığını önsaflarda ortaya koyuyor. Maviş Hanım Dêrsimli değildir. Festival tertip komitesi belki de “öncelikli olarak Dêrsimli sanatçıların sahneye çıkmasını ön görmüş olabilirler” diye düşünebilirdi. Berlin Dêrsim Konferansı’nda olduğu gibi işin içine çomak sokmayacaktınız! Sahi Maviş Hanım aklıma gelmişken sorayım. Siz bu Dêrsimliler’den ne istiyorsun? Bu kez de Zazacılık ayaklarıyla “Munzur Kültür ve Doğa festival”da provokasyon çıkarıp, Alman dilbilimcilerin yetiştiği Zülfü Selcan’ın yıllardır Dêrsim’e yetiştiği Zaza öğrencilerini ayağa kaldırmışsınız! Kendiniz gibi hepsini Zazacı mı yapmak istiyorsun? Sonra orda bir tek siz mi sanatçısınız? Dêrsim’de 50-60 tane sanatçı var. Size yer vermiyorlarsa kıyameti kopararak bu şekilde mi davranmanız gerekiyordu? Her bir sanatçı sizin gibi davransa ne olacak? Bence mesele Zülfü Selcan’ın yıllardır Tunceli Üniversitesi’nde geliştirdiği Zazacılığın artık Dêrsim’deki fırtınasıdır ve propagandasıdır.
Sorunun ismini “Zazacılık” diye böyle tam koyalım ve akademik çalışma alanında tartışalım, sosyal medyada değil.
Bana öyle geliyor ki, kendisini “Zaza milliyeti” diye açıklayan Zazalar, festival komitesini, “Zazaca’ya karşı tavır aldılar” diye sosyal medyada propagandalarını yapıyorlar. Dêrsimlileri, aşiret, etnik kimlik, inanç ve şimdi de dil üzerinde ayırıp bölmeye çalışıyorlar. O kadar ayrımcılıkla hangi halk ayakta kalabir? Dêrsimli yazarları da buna alet etmeye çalışıyorlar. Biraz mıktıklı düşünmek gerekiyor.
Çok değerli rahmetli Dêrsimli yazar arkadaşlarım Haydar Işık ve Munzur Çem sağ olsalardı, “Bunca ayrılıktan, bunca acıdan sonra gidin birbirinizi yiyin. Ne haliniz varsa görün!” diyeceklerdi. Dêrsim soykırımını 2012’de Hollanda’nın Lahey şehrinde bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne götüren Haydar Işık’ın mezarda kemikleri sızlıyor!
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Haydar Işık ve avukatlarına yanıtı şöyle oldu. Avrupa Merkezci Düşünce çerçevesinde ve Oryantalist zihniyetle çalışan Uluslararası Ceza Mahkemesi, kibarca Ortadoğu ileri karakolu olan Türkiye taraf olmadığı ve soykırımı kabul etmediğinden dolayı dava dilekçesini işleme koymayarak geri çevirdi. Yani biz “Ortadoğu cellatlarımızı cezalandırmayız” dediler.
Yalnız Zazacılığın Maviş Hanımın düşüncesi olmadığını, o daha doğmadan Alman dilbilimcilerin ona hazırladığı bir tuzak olduğunun da çok iyi bilincindeyiz.
Maviş Hanımın Festivallerde, toplantılarda ve konferanslarda bu tür çıkışları olur. Bu tür abartılı çıkışlar yaptığına da şahidim. Dêrsim’deki Zaza Hareketi bu kez “Dêrsim’de provokasyon yapma” görev mi verdiler diye düşünmeden edemiyorum. Amerika’dan, Hollanda’dan Türkiye’den olmak üzere dünyanın dört bir yerinden Berlin’e gelen bilim insanları, yazarlar, profesörler ve tanınmış gazetecilerin katıldığı 2010 yılda “Dêrsim Soykırımı” hakkında çok ciddi konuların tartışıldığı “Berlin Dêrsim 1937-38 Konferansı”nda, Prof. Dr. Ahmat Özer’in, „Dêrsimlilere öylesine korkunç acılar yaşatmışlar ki, o soykırımdan sonra yaşayanlar çocukları öldürülmesin diye çocuklarının ismini Kemal ya da İsmet koydular. Ailelerinde Kemal ismi yoksa İsmet ismi vardır.” dediği yerdi, hiç yeri değilken Maviş Hanım o güzel sesiyle
“…Siz Dêrsimlilere Kürt diyorsunuz ama biz Zazayız! Zaza diliyle konuşuyoruz. Ne olmuş yani benim ailemde Kemal ismi var ama İsmet ismi yok…” diye bomba gibi patladığını hatırlıyorum. Yani sizin, “biz Zazayız” demeniz, orada anlatılan Dêrsim Soykırımından daha önemliydi?
Şimdi de, hatalı bir davranıştan dolayıSizin orada türkü, şarkı söylemeniz, bütün Dêrsimlilerin ve onlarca sanatçının katıldığı “Munzur Kültür ve Doğa festival”in daha mı
Bu olayı o dönemde “Berlin Dêrsim 1937-38 Konferansı ve Kürt Soykırımları” kitabımın 338-339
sayfalarında “Konferansta genç bir kadın bomba gibi patladı,” başlığı altında yazdım.
Konferans’dan sonra akşam sunucu misafirlerle birlikte lokantaya gitmiştik Ben Dêrsimlil yazar Haydar Işık’ın yanında oturuyorum. Onun yanında Amerika’dan gelen uzman Avukat Barry. A. Fisher oturuyordu. Bir ara Avukat Fisher, Haydar Işık’ın kulağına, “Konferansta ansızın bağıran o kadın………. mı?” diye sordu. Haydar Işık güldü, “hayır” diye yanıt verince Avukat Fisher da gülmeye başladı.
Bu nedenle Maviş Hanımı iyi tanıyorum. Dêrsim’de olanların da benzer şekilde geliştiğini tahmin etmek benim için zor değildir. “Zazaca’ya karşı tavır aldılar” diye sosyal medyada yaygara koparıp propagandalarını yapıyorlar.
Zazacıların yıllar önce “Zazaca Uzmanı” diye dört elleri sarıldıkları Hamburg Üniversitesi‘de çalışan Alman dilbilimcisi Prof. Dr. Ludwig Paul bile düşüncelerinde değişiklik yaptı, artık “Zazaca dil bilimsel anlamda ayrı bir dildir” demiyor. Anlaşılan o ki Zazalar Ludwig Paul’un düşüncelerinde evrim geçirip değiştiğini hâlâ bilmiyorlar. Ya da biliyor da bilmezmezlikten geliyorlar.
Mavis Hanım belki beni tanımaz. Ama ben kendisi tanıyorum. Kendisine sorular sormuyor, kendisini geliştirmiyor, değişime uyum sağlamıyor, birçok yanlış bilgi dağıtan sosyal medya platformlarından beslendiği için aynı yerde durmuş! Zaza tabularıyla uğraşıyor. Kendisine, çevresine, kendi dilinde konuşan insanlara zarar verdiğinin farkında değil. Benim pek fazla takip etmediğim sosyal medyayı da iyi kullandığını duydum. Kendi insanından, kendi fikrinden olmayanlardan biraz uzak kaçıyor. Bu olmamalı işte.
Her yerde “Ben Zazayım” diye kendinizi gösteriyorsunuz. Kendinizi Zaza hissetmenize kimse karşı değil. Elbette ne olduğunuzu, kim olduğunuzu söyleyebilirsiniz. Fakat size sormadan her yerde insan ismini söylemez değil mi? Kimliğini belirtmez. Söylenmesi gereken yerler var, söylenmemesi gereken yerde var.
Bu olumlu eleştirilerime rağmen ben gene Maviş Hanım da içinde bulunduğu “Zaza Women Music Project” kadın grubun “Munzur Kültür ve Doğa festival”inde, Zonema’da, Zazaca, Kırmarçkî dilinde şarkılar, türküler söylemelerini isterdim, engellemeye çalışılmamalıydılar. Hatalarını görüp özür dilediler. İyi bir gelişme.
HER İKİ TARAF DA YANLIŞ YAPIYOR
Alman Oryantalist Oskar Mann 1901’de ilk gezisini İran’a yapıyor. Bu gezisi iki yıl sürüyor. İkinci gezisini 1906’da Osmanlı İmparatorluğu’da yaşayan halkların dilleri ve etnik kimliklerini incelemek için Kürdistan’a yapıyor. Dêrsim, Bingöl, Palu, Kars, Diyarbakır’da bir yıl incelemelerde bulunuyor. Özellikle Fars, Kürtler ve onların dilleri üzerinde çalışmalar yapıyor. Onun Oryantalist düşüncelerle ektiği düşüncelerin sancılarını çekiyor bu bölgelerde yaşayan halklar.
Dedim ya, uygarlık güçleri Koçgiri, Dêrsim, Bingöl ve Gımgım halkı arasında Zazacılığı yaydı ya, artık bu halk iflah olmaz! Zazacılık yapmayan Kürtler, Zazacılık yapanlara büyük hatalar ve yanlışlıklar yapıyorlar. Aynı şekilde, “benim dilim ayrı, ayrı millettenim” diyen Zazalar da, aynı Kirmanckî (Zazakî) dili konuşan ve kendisine kürdüm diyen kardeşlerine aynı hataları, aynı yanlışları fazlasıyla yapıyorlar.
“Avrupa merkezci ideoloji olarak Zazacılık” makalemde şöyle bir örnek vermiştim.
Yıllar sonra Tunceli Üniversitesi’nde Sayın Zülfü Selcan’ın sınıfında ders gören bir bayan (ismi ben de saklı) Berlin’e geldi. Karşılıklı sohbet ettiğimizde bize şunları anlattı:
”Zülfü Bey, sınıfa girer girmez, ’Kendini Kürt hisseden sınıfımdan çıksın gitsin!’ deyince ben önce anlayamadım. Bu adam ne diyor? ‘Hocam, ne dediniz, anlayamadım. Kürt hisseden mi, yoksa Kürt olduğunu söyleyen mi?’ dedim. Zülfü Bey tekrar, ‘Kendisine Kürdüm diyenin zaten sınıfımda yeri yok. Ben diyorum ki, Kendini Kürt hisseden sınıfımdan çıksın gitsin!’ dedi. Başımdan kaynar sular dökülmüş gibi terledim ve kendi kendime ‘demek ki bu adam hakkında anlatılanlar doğru’ dedim. Bir daha yüzünü görmek istemedim.”
Buyurun işte, bu daha büyük bir hata, daha büyük bir yanlışlıktır! Zülfü Beyi yetiştirenler Oryantalist Alman dilbilimcileridir!
Bu coğrafyaya uymayan bu yabancı oryantalist zihniyeti aşmasak, yarın “Zülfü Beyin Tunceli’de ektiği Zihniyeti” gerçek Dêrsimlileri de Dêrsim’den kovarsa şaşmayın!
Dêrsim Yaşamdır. Doğama, İrademe, Dilime, İnancıma Dokunma! diyenlere selam olsun.
azad-roni.com web sitesinden alınmıştır.
Berlin, 23.07.2025
Azad Ronî